Dünyadaki En İlginç Mimari Yapılar
Dünyadaki birbirinden ilginç mimari yapılar, yaratıcılığı ve teknolojiyi zirveye taşıyan birer sanat eseri olarak karşımıza çıkıyor. Mimari eserler tarih boyunca medeniyetlerin evriminde önemli rol oynamış, kültürler arası etkileşimleri yansıtarak iz bırakmıştır. Bu araştırmamızda, dünyanın dört bir yanındaki en ilginç mimari yapılar hakkında keşfe çıkacak ve bu yapıların sadece taş, beton ve çelikten ibaret olmayan, aynı zamanda birer hikayenin anlatıldığı somut ifadeler olduğunu göreceğiz. Bu ilginç mimari yapılar, sadece görsel bir şölen sunmakla kalmayıp, aynı zamanda insanın yaratıcılığının ve teknolojisinin sınırlarını zorlayarak geleceğe birer ilham kaynağı olmaktadır.
Atomium
Atomium inşa edilmeden önce geçici bir anıt olarak planlanmıştır. Ancak zamanla elde ettiği başarı sayesinde Avrupa başkentinin sembolü ve turistik cazibe merkezi haline geldi. 1958 yılında Brüksel‘de düzenlenen Expo 58 Dünya Fuarı’nın merkezi olarak inşa edilen Atomium, demirin kristal kafes yapısını temsil etmektedir. Bu yapı dikkate alınarak 165 milyar kat büyütülen Atomium, Belçikalı mühendis Andre Waterkeyn tarafından tasarlanmıştır. Expo 58, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki ilk fuardır. Bu sebeple Atomium, insanlığın ilerlemesinin itici gücü olarak bilimsel ilerlemeye olan inancı temsil eder.


Yapı, 20 tüple birbirine bağlanan 9 paslanmaz çelik kaplı küreden oluşmaktadır. Bununla birlikte yüksekliği 102 metre, ağırlığı ise yaklaşık 2.400 tondur. Akşam saatlerinde daha güzel bir görünüm oluşturmak adına 2.970 adet led ışık ilavesi ile 2006 yılında yenilenmiştir. Atomium, eşsiz bir anıt olmasının yanı sıra, her yıl yaklaşık 600.000 turistin ziyaret ettiği olağanüstü bir müzeye de sahiptir. Güvenlik nedeniyle 9 küreden sadece 5’i halka açıktır. Bu halka açık alanlar, kalıcı ve dönüşümlü sergilere de ev sahipliği yapıyor.
Krzywy Domek
Şimdiye kadar birçok büyüleyici, yenilikçi ve şaşırtıcı derecede karmaşık evler görmüşüzdür. Ancak Polonya’nın Sopot şehrinde bulunan Krzywy Domek tamamen farklı bir şekilde dizayn edilmiş. Bu bina, çocuk masalları kitabından alıntı gibi gerçek dışı bir görünüme sahip. Bu sebeple Polonya’dan ve yurtdışından turistler, binanın yanında fotoğraf çekmek için her gün ziyarete geliyorlar. Ancak bu tuhaf yapı sadece turistlerin değil, uzmanların da ilgisini çeken dünyadaki en ilginç mimari yapılar arasında.


İngilizce ifadesiyle Crooked House (Çarpık Ev), Polonyalı mimarlar Szotynscy ve Zaleski tarafından tasarlandı. Böyle evler yaratmak normalde bir mimarlık okulunda öğreneceğiniz bir şey değil. Ya bir sanatçı olmalısınız ya da birinden ilham almalısınız. Çarpık Ev’in mimarlarının Per Gahlberg‘in sanat eserlerinden ve Jan Szancer‘ın illüstrasyonlarından etkilendiklerini söyleyebiliriz.
Binaya özgünlük katan sürrealist detaylar; taş cephe dekorları, renkli vitray girişleri ve kumtaşı çerçeveli pencereleridir. Ev gündüzleri oldukça harika görünüyor. Ancak gece aydınlatıldığında görünümü daha da benzersiz ve ilgi çekici bir hal alıyor. Krzywy Domek yerel halkın dinlenme ve alışveriş için gözde mekanlarından. Ayrıca içeride çok sayıda kulüp, bar, mağaza ve kafe bulunuyor. Buna rağmen içerisinin dışarısı kadar büyüleyici olmadığını söylemek mümkün.
Çarpık Ev ile ilgili en önemli hususlardan biri, kültürel etkinliklere katılanların Şöhret Duvarı‘na isimlerini eklemelerine izin verilmesidir. Ziyaretçiler bu fikirden çok memnun. Bu nedenle Krzywy Domek için, Amerikan Hollywood Walk of Fame‘in kendi versiyonunu yarattı diyebiliriz.
Waldspirale
Almanya’nın Darmstadt şehrinde bulunan Waldspirale, dünyadaki en ilginç mimari yapılar arasındadır. Hem binanın genel planı hem de yeşil bir çatıya sahip olması nedeniyle uygun olan Forest Spiral (Orman Spirali) şeklinde İngilizce’ye çevrilmiştir. Dünyaca ünlü Avusturyalı mimar Friedensreich Hundertwasser bu kompleksi tasarlamıştır. Binanın kendine özgü U şekli, çok renkli benzersiz cephesi ve düz çizgilerin olmaması ona kendine özgü bir hava katmış durumda.


Sarmal büyük yapının tepesinde adeta bir orman olduğunu söyleyebiliriz. Dalgalı ve kıvrımlı çatıda kayın, akçaağaç ve ıhlamur ağaçları büyüyor. 2000 yılında tamamlanan Waldspirale 105 daireye ve 1000’den fazla pencereye sahip. Ayrıca pencerelerin hiçbiri bu ilginç mimari yapıda aynı şekilde tasarlanmamış. En yüksek noktasında 12 kata ulaşan binanın çatısındaki ve çevresindeki spiral rampalarla, binanın tüm katlarına merdiven veya asansör olmadan erişebiliyorsunuz.
Yapının olağandışı yuvarlak detaylarını yapmak için özel kalıpların olması gerekiyor. Ayrıca bu şekiller, her dairede duvar ve tavan arasındaki köşelerin yuvarlatıldığı iç mekanlarda da bulunmaktadır. Bu durum şüphesiz yapının en ilginç özelliklerinden biri. Yani içerisinde köşe olarak tabir edebileceğiniz bir yer bulunmuyor.
The Kijk Kubus
Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bulunan The Kijk Kubus, ülkenin herhangi bir yerinde bulabileceğiniz en yenilikçi ve yaratıcı mimari yapılar arasındadır. 30 yılın sonunda bile Küp Evler şehrin dikkat çekici yerlerinden biri olmaya devam ediyor. Bu ilginç mimari yapılar, 45 derece eğimli şekilde konumlandırılmış durumda. Yani mevcut alandan en iyi şekilde yararlanmak için optimize edilmiş.


Hollandalı mimar Piet Blom küp evleri, asimetrik olarak soyut bir ormanı andıracak şekilde tasarlamış. Her bir üçgen çatı bir ağacın tepesini temsil ediyor. Konutlar, ahşap çerçeveli beton direkler üzerine 3 kat yüksekliğinde inşa edilmiş durumda. Zemin katı giriş kısmı olarak düşünebiliriz. Birinci kat mutfak ve oturma odası, ikinci kat ise banyo ve 2 yatak odasından oluşuyor. Fakat içeri girdiğinizde ilk alışmanız gereken şey tüm duvarların meyilli olması.
Küp evleri birbirine bağlayan trafiğe kapalı alan, bir yaya köprüsü görevi görmenin yanı sıra, küçük bir çocuk oyun alanı, ofisler ve stüdyoları da içeriyor. Meraklı gezginler ev sakinlerini sürekli rahatsız ettiği için kurnaz bir ev sahibi, evini müzeye çevirmiş. Rotterdam’a yolunuz düşerse bu fırsatı kaçırmayın deriz.
Tavsiye İçerik : ‘Dünyanın En Uzun 20 Asma Köprüsü’
Four Solaire
1969 yılında Felix Thrombe tarafından inşa edilen, Fransa’nın Odeillo şehrindeki Four Solaire 10.000 aynanın yer aldığı bir alanı bünyesinde barındıran dünyanın en büyük güneş fırınıdır. Ayrıca 63 adet ayarlanabilir ayna ile güneş ışınları yaklaşık 2000 metrekarelik parabolik aynaya yönlendirilir. Güneş ışınları 10.000 adet aynadan oluşan bu devasa parabolik aynadan bir içbükey aynaya yansır. Bu içbükey ayna çok yüksek miktarlardaki güneş ışınını kabaca bir tencere büyüklüğündeki alana (odaklar) toplar. Böylelikle sistem güneş enerjisinden 3200 °C’yi aşan sıcaklıklara ulaşabilen bir potansiyel sunar.


Binanın konumu, hava kalitesi ve bölgenin yılda yaklaşık 300 güneşli güne sahip olması nedeniyle idealdir. Yapının çok ilgi çekmesi sebebiyle turistler ve meraklılar için burada bir bilgi merkezi de mevcut. Bu bilgi merkezinde, güneş fırınının nasıl çalıştığı hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca araştırmacıların yaptığı çalışmalar ve somut uygulamalar basit bir şekilde anlatılıyor.
Meitan Çay Müzesi
Çin’deki Meitan Çay Müzesi de dünyadaki en ilginç mimari yapılar arasında yer alıyor. Çay tarımı, Çin’de geleneksel bir meslek haline gelmiş durumda. Burada üretilen yeşil çay ve diğer bitkisel çaylar tüm dünyada meşhur. Bu sebeple Çin’deki Meitan bölgesine yeşil çayın memleketi diyebiliriz. Öyleyse çay tutkusunu sembolize eden büyük bir müze açmalarına şaşmamalı.


Bu tutkuyu dev bir çaydanlıkla tasvir etmenin yanı sıra tabloyu tamamlayan dev bir çay fincanı eklemeyi de ihmal etmemişler. Binaya uzaktan bakarsanız, gerçek bir bina olduğunun farkına bile varamayabilirsiniz. Çünkü pencereleri uzaktan görme şansınız pek yok. 74 metre yüksekliğindeki bu dev çaydanlık en geniş yerinde 24 metrelik bir çapa ulaşıyor. Büyüklüğüyle Guinness Dünya Rekorlar Kitabı’na giren bu ilginç mimari yapı kesinlikle görülmeye değer.
Tavsiye İçerik : ‘Çin Seddi Neden Yapıldı?’
Palais Ideal
10 yıllık postane çalışanı olan Ferdinand Cheval 1879 yılında güzergahındaki bir taşa takıldı. Erozyonla yontulmuş olan bu taşın güzelliğine hayran kalan Cheval onları toplamaya karar verdi. Postacımız her gün yol kenarlarına küçük yığınlar halinde bıraktığı taşları, günün sonunda el arabasıyla geri gelip toplamaya başladı. Nihayetinde Cheval bu taşlarla, başlangıçta Doğa Tapınağı olarak adlandırılan Palais Ideal‘i inşa etmeye başladı. 4 cephe, teras ve galeriden oluşan bu anıtı oluşturmak için 33 yıl çalışan Cheval 3.500 çuvaldan fazla kireç kullanmıştır. Sonuç olarak Fransa’nın Hauterives kasabasında inşa edilen saray 1912 yılında tamamlanmıştır.


Köy halkı tarafından bir deli olarak görülen Ferdinand Cheval, 1924 yılında 88 yaşında vefat etmiştir. Bu anıtı, öldüğü sırada yaşayan tek varisleri olan 2 torununa bırakmıştır. 1994 yılında torunları Palais Ideal‘i Hauterives kasabasına satmıştır. Herhangi bir sanatsal akımdan bağımsız olan ve hiçbir mimari tekniğe uymayan bu yapı, naif mimarinin bir örneğidir. Zamanın ve standart normların dışında bir çalışma olması sebebiyle dünyadaki en ilginç mimari yapılar arasında olmayı fazlasıyla hak ediyor. Uluslararası alanda tanınan Ferdinand Cheval; André Breton, Picasso, Tinguely ve Max Ernst gibi birçok ünlü sanatçıya ilham kaynağı olmuştur.
Longaberger Basket Building
Longaberger şirketinin en çok satan ürünlerinden olan orta boy piknik sepetine benzeyen şekilde inşa edilen 7 katlı eski şirket binası, dünyadaki en ilginç mimari yapılar listemizde yerini alıyor. Bina, ABD’nin Ohio eyaletinde NBBJ ve Korda Nemeth Engineering tarafından inşa edilmiştir. Yapının üst katları alt katlarından daha geniş olduğundan inşa edilmesi oldukça zordu. Bina, şirket tarafından üretilen orta boy piknik sepetinden 160 kat daha büyük olacak şekilde tasarlanmıştır. Ayrıca yeşil bir bölge üzerinde konumlanması sebebiyle sanki piknik yerinin üzerine bırakılan sepet gibi görünüyor.


9000 ton ağırlığında olan Longaberger Basket Building, sepet olarak taşınması için biraz ağır olabilir. 1997 yılında tamamlanan binanın çelik konstrüksiyondan yapılan sepet sapları ise yaklaşık 150 ton ağırlığındadır. Bu saplar, soğuk havalarda buz tutup binanın cam çatısına düşmemesi amacıyla ısıtılabilmektedir. Yenilikçi mimarinin en güzel örneklerinden biri olan bina birçok tasarım ödülü almıştır. Fakat maddi sebeplerden dolayı birkaç kez el değiştirmiş ve satışa çıkarılmıştır.
Lou Ruvo Center for Brain Health
Pritzker ödülü sahibi Kanadalı mimar Frank Gehry tarafından tasarlanan sağlık merkezi 2010 yılında Las Vegas‘ta faaliyete geçmiştir. Dekonstrüktivist tarzı ile inşa edilen mimari yapı, insanların ziyaret etmek ve hatırlamak isteyeceği bir bina olarak tasarlanmıştır. Bu sayede hafızayı korumak ve anılar yaratmak amaçlanmıştır. Frank Gehry, alzeihmer ve parkinson gibi beyin hastalıklarıyla mücadele eden insanların bulunduğu sağlık merkezinin hastaneyi andırmamasını ve güzel vakit geçirilebilecek bir yer olmasını hedeflemiştir.


Projede klinik çalışmaların yapıldığı ve hastaların yer aldığı kuzey kısmı binanın mantıksal tarafını simgeliyor. Aktivitelerin yapıldığı güney kısmı ise yaratıcı düşünceyi temsil etmektedir. Bu ilişki, tasarımın duygusal etkisini ortaya koymaktadır.
Guangzhou Circle
Çin’in Guangdong bölgesinde yer alan Guangzhou Circle, dünyanın en büyük ham plastik ticaret merkezi olan Guangdong Plastik Borsası’nın merkez binasıdır. İtalyan mimar Joseph di Pasquale bu binayı tasarlarken feng shui ve uzakdoğu kültüründen esinlenmiş. Binanın Pearl Nehri’ne yansımasıyla ikinci bir daire oluşması sayesinde ortaya çıkan görüntü 8 rakamına benzer. Bu durum Çin’de şans olarak kabul edildiğinden özel bir anlamı vardır.


Binanın ana cepheleri camdan yapılmış olup çeşitli boyutlarda üçgen bakır panellerle kaplanmıştır. 33 kata sahip olan binanın yüksekliği 138 metredir. Bu özelliği nedeniyle dünyanın en yüksek dairesel binasıdır. Yapının içinde alışveriş merkezlerinin yanı sıra 7 yıldızlı bir otel de bulunmaktadır. Guangzhou Circle, 2014 yılında CNN tarafından dünyanın en ilginç 10 binası arasında gösterilmiştir.
Kunsthaus Graz
Kunsthaus Graz, 2003 yılında Avrupa Kültür Başkenti kutlamalarının bir parçası olarak Avusturya’da inşa edilmiştir. Bu ilginç sanat merkezi, şehrin tarihi dokusunun yanında fütüristik duruşuyla dikkat çekmektedir. Londralı mimarlık ofisi CRAB Studio tarafından tasarlanan bina genel olarak bir yaratığa benzetiliyor. Hatta tasarımcıları Peter Cook ve Colin Fournier ona Dost Uzaylı lakabını takmış.


Kunsthaus Graz’ın pleksiglas kullanı larak dizayn edilen dış kabuğu binanın en dikkat çekici noktalarından. Bu kabuğun üstünde yer alan çıkıntılar, üzerinde delikler bulunduran bir yapıya sahip. Bu sayede binanın içine doğal ışığın girmesi hedeflenmektedir. Yapının güneydeki pleksiglas cephesinde 930 adet floresan lamba kullanılıyor. Bu lambaların her birinin parlaklığı tek tek ayarlanabiliyor. Böylece led ekran haline gelen cephe üzerinde görüntüler yayınlanabilmektedir.
La Cité du Vin
Fransa’nın Bordeaux şehrinde bulunan La Cité du Vin Tema Parkı, sergiler ve görsel etkinlikler ile birlikte şarap kültürünün anlatıldığı ve şarap tadımlarının yapıldığı bir müze olarak görev yapıyor. Şarap tarihi ve medeniyet üzerindeki etkisinin anlatıldığı müzenin 55 metre yüksekliğinde bir kulesi bulunmaktadır. Bu kulenin tepesindeki seyir platformu sayesinde şehrin etrafında bulunan üzüm bağları panoramik olarak izlenebilmektedir.


XTU mimarları Anouk Legendre ve Nicolas Desmazières tarafından tasarlanan binanın dikkat çekici yuvarlaklığı, şarabın ruhunu ve akıcı doğasını yansıtmaktadır.
Habitat 67
Saint Lawrence Nehri üzerinde yer alan Habitat 67, Kanadalı mimar Moshe Safdie tarafından tasarlanmıştır. Bina, Safdie’nin McGill Üniversitesi’ndeki yüksek lisans tezinden esinlenilerek 1967’de gerçekleştirilen Expo fuarı için inşa edilmiştir. Toplam 3 kısımdan oluşan yapı ilk etapta 158 adet konuttan oluşsa da daha sonra yapılan birleştirmeler sonucu konut sayısı 146’ya düşmüştür.


Habitat 67, 2.Dünya Savaşı sonrasında Japonya’da başlayan Metabolizm hareketinden etkilenmiştir. Binayı oluşturan betonlar farklı biçimlerde yerleştirilerek sıradan dikey mimari kullanılmadan bir tasarım meydana getirilmiştir. Bunun sonucunda her bir dairenin çatısı, bir diğerinin bahçesi haline gelmiştir. Tüm dairelerin doğal yollardan ışık alabilmesi ve temiz hava sirkülasyonu sağlanmıştır.
Tavsiye İçerik : ‘Svalbard Küresel Tohum Deposu : Kıyamet Ambarı’
Dancing House
Dancing House, Hollandalı ING Group’a ait bir sigorta şirketi olan Nationale-Nederlanden’in Prag’ta inşa ettirdiği binadır. Hırvat ve Çek kökenli mimar Vlado Milunić ve Kanadalı mimar Frank Gehry tarafından tasarlamıştır. Ünlü tap dansçıları Fred Astaire ve Ginger Rogers’a adandığı ve dans eden iki partneri sembolize ettiği için asıl adı Fred and Ginger‘dır. Bu yapı bölgede yaygın olan barok ve gotik tarza sahip binalar arasında oldukça dikkati çekiyor. Dekonstrüktivizm akımının etkisinin görüldüğü binaya verilen bir başka isim de Sarhoş Ev‘dir.


Dans eden çiftin erkek tarafı bir beton kule ile tasvir edilir. Kadın ise camdan yapılmış bir kule ile sembolize edilmiştir. Erkek tarafını simgeleyen kulenin üstü hayali saçlarla kaplıdır. Ayrıca 9 katlı olan Dancing House’un içindeki odalar da dış görüntüsü gibi asimetriktir.
La Sagrada Familia
1883’te Antoni Gaudi‘nin tasarımını devraldığı La Sagrada Familia, İspanya’nın Barselona şehrinde bulunan ve yapımı halen devam eden bazilikadır. 1926’da Gaudi’nin tramvay altında kalarak vefat etmesine kadar binanın yaklaşık %20’si tamamlanmıştır. Başladığı ilk günden beri halkın yardımlarıyla inşa edilen bazilikanın bitmemiş olmasının sebepleri, Gaudi’nin tasarımının çözülmesindeki güçlükler ve hala halkın yardımlarına ihtiyaç duyulmasıdır. Ayrıca tasarımın günümüz teknolojisine uyarlanması da oldukça zordur.
Bazilikanın ilk mimarı Francisco de Paula del Villar ile yapının inşasına yardımcı olan halk arasındaki anlaşmazlıklar sonucu tasarımı devralan Gaudi, bazilikanın büyük kulelerinden 1 tanesinin bitmiş halini görebilmiştir. Gaudi’nin vefatından sonra projenin yorumlanarak devam etmesi sebebiyle yapımı uzun süren bazilikada bazı parçalar restore edilmeye başlanmıştır. Bu sebeple inşası tamamlanmadan restore edilmeye başlanan tek yapı olarak tarihe geçmiştir.
Orijinal çizimlerin hasar görmesi ve bir kısmının da yok olması sebebiyle yapının tasarım anlamında ruhunu kaybettiğini savunan birçok kişi vardı. Gaudi’nin taş kullanmayı tercih etmesine rağmen binanın inşasına beton kullanılarak devam edilmesi tasarıma saygı duyulmadığı konusunda eleştiriler ortaya çıkarmıştır. Hatta inşaatın sonlandırılarak mevcut halinin korunmasını savunanlar da olmuştur. Buna rağmen inşaatın 2026 yılında tamamlanması planlanmıştır.


Bazilikadaki hiçbir duvar dik olmadığı gibi hiçbir kolon da düz değil. Bazilikayı ayakta tutan kolonlar dallanıp budaklanan ağaçlar şeklinde dizayn edilmiştir. Bu sebeple binanın içine girildiğinde ormanda dolaşıyormuş gibi hissedersiniz. La Sagrada Familia, doğuda İsa’nın doğumuna adanan Nativity (Doğuş) cephesine sahiptir. Batıda İsa’nın çarmıha gerilişini simgeleyen Passion (Tutku) ve güneyde Tanrı’ya giden yolu temsil eden Glory (İhtişam) cepheleri bulunmaktadır. Glory cephesindeki inşaat çalışmaları tamamlandığında 18 kuleye sahip olacak olan bazilikada en uzun kule 172 metre olacaktır. Bazilikanın dış cephesinde bulunan ve ince işçilik gerektiren süslemeler ve sembollerin üretiminde hızlı üretim amacıyla 3D yazıcılar ve robotik sistemlerden faydalanılmıştır.
İspanyol mimar Antoni Gaudi, mimari eserlerinde doğadan ilham alır. Projelerinde uyguladığı organik tasarım anlayışı sayesinde doğayı taklit ederken organik çizgiler kullanır. Bu sayede kendinizi doğal bir ortamda hissetmenizi sağlar.
Kosova Milli Kütüphanesi
Hırvat mimar Andrija Mutnjaković tarafından tasarlanan ve Piriştine’de bulunan Kosova Milli Kütüphanesi 1982 yılında açılmıştır. Kütüphanenin üzerinde yer alan 99 adet kubbenin tamamı birbirinden farklı boyutlardadır. Bina, kendine özgü mimari tarza sahip metal bir ağ ile kaplanmıştır. Mutnjaković’e göre bina Bizans ve İslam mimarisini harmanlayan bir yapıya sahip. Bazı kaynaklar ise modern araçların bölgesel gelenekler ve kırsal mimari ile birleştirilerek yansıtıldığını söylüyor. Genel olarak Modern-Metabolist bir tarza sahip olduğu kabul edilmektedir. İyi aydınlatma sağlayan, çelik iskelet membranlarla çevrili kubbeler, Balkanlar’daki çoğu yapıda görülüyor.


Mimarının resmi açıklamalarına rağmen tasarımın ne ifade ettiği hakkında birçok tartışma yaşanmıştır. Bu tartışmalardan en önemlisi binanın kubbelerinin Arnavut ulusal şapkası plisiyi simgelediği yönündedir. Genelde Sırp politikacılar bu duruma güçlü tepki vermekteydi.
Seminole Hard Rock Hotel
Seminole Hard Rock Hotel, Gibson Les Paul gitarına benzeyen kulesi nedeniyle The Guitar Hotel olarak da bilinmektedir. ABD’nin Florida eyaletinde bulunan ve yaklaşık 1.5 milyar dolara mal olan otel 638 odaya sahiptir.


2019 yılında hizmete alınan otelin inşası 3 yıl sürmüştür. Otel Las Vegas’taki Klai Juba Mimarlık ve İç Mekanlar tarafından tasarlanmıştır.
Marina Bay Sands Hotel
Marina Bay Sands, Singapur’da bulunan ve 2011 yılında hizmete alınan lüks bir otel kompleksidir. Aedas mimarlık şirketi tarafından hayata geçirilen ve Moshe Safdie tarafından tasarlanan otel 207 metre yüksekliğinde ve 57 katlı 3 binadan oluşmaktadır. Otel, tasarım ve inşa faaliyetleri açısından mühendis ve mimarlar için oldukça dikkat çekicidir.
Marina Bay Sands Hotel’in 3 binası, biri dik eksende eğrisel, diğeri düz olmak üzere 57 katlı iki kulenin çelik kafes kirişlerle birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Çelik kafes sistemin devrilmeye karşı dayanımının artırılması amacıyla eğimli kulenin zemininde çelik kablolar kullanılmıştır. Kulelerin en üstünde bir gemiyi andıran çelik yapı bulunmaktadır. Bu yapının altında yatay hareketleri sönümlemesi için özel amortisörler bulunmaktadır.


Marina Bay Sands’in en beğenilen kısmı, kulelerin en tepesinde bulunan gökyüzü platformunda yer alan sonsuz yüzme havuzudur. Bu havuzda Singapur şehrini karşınıza alıp tepeden bakarak yüzme şansınız mevcut. Marina Bay Sands, oldukça yoğun bir otel olup inşaatı 5.7 milyar dolara mal olmuştur.
Lotus Tapınağı
Hindistan’ın Yeni Delhi şehrinde bulunan Lotus Tapınağı, 1986’da açılmış bir Bahai ibadethanesidir. Lotus çiçeğine benzeyen şekliyle dikkat çeken bu bina dünyadaki en ilginç mimari yapılar arasındadır. İranlı Fariborz Sahba tarafından tasarlanan ve çok sayıda mimari ödül kazanan Lotus Tapınağı herkese açıktır. Modernizm akımının en iyi örneklerinden biri olarak gösterilen Lotus Tapınağı, Eyfel Kulesi ve Tac Mahal’den sonra en çok ziyaret edilen mimari yapıdır.
Dünyada bulunan tüm Bahai tapınakları, tıpkı Lotus Tapınağı gibi 9 kenarlı dairesel bir şekle sahiptir. Bu tapınaklar aynı zamanda 1 kubbeye ve dünyada bulunan 9 dini temsilen 9 kapıya sahiptir. 3 kat halinde yukarı doğru yükselen ve lotus çiçeğinin taç yapraklarını oluşturan 27 adet yaprak şeklindeki mermer, binanın ana siluetini oluşturmaktadır. 9 adet kapının tamamı, yaklaşık 34 metre yüksekliğe sahip olan 1300 kişi kapasiteli salona açılmaktadır.


Tapınağın dış cephesi Yunanistan’da bulunan Penteli Dağı’ndan getirilen beyaz mermerlerden inşa edilmiştir. Lotus Tapınağı da tıpkı Tac Mahal gibi Hindistan’daki hava kirliliği nedeniyle griye veya sarıya dönerek renk değiştirmektedir.
Evolution Tower
Evolution Tower, Rusya’nın başkenti Moskova’da bulunan ilginç bir gökdelendir. 246 metre yüksekliğe sahip olan 54 katlı bina, DNA sarmalına benzer fütüristik yapısıyla dikkat çekmektedir. İngiliz mimar Tony Kettle ve Karen Forbes tarafından Philipp Nikandrov‘un yardımlarıyla tasarlanan gökdelen 2014’te tamamlanmıştır. Rus Transneft şirketi 2016 yılında genel merkez yapmak için Evolution Tower’ı 1 milyar ABD doları karşılığında satın almıştır.


Gökdelenin 54 katının her biri bir öncekine göre 3 derece döndürülmüş şekilde tasarlanmıştır. Bu sayede bina tabandan tavana doğru toplamda 150 dereceden fazla dönmüş şekilde inşa edilmiştir. Türk şirketi Rönesans Holding projenin ana yüklenicisidir.