Oppenheimer ve Nükleer Çağın Başlangıcı
Dünyanın ilk atom bombası denince ilk akla gelen isim olan Oppenheimer kimdir? Manhattan Projesi ve Trinity Testi nedir? 1904 yılında New York’ta dünyaya gelen Oppenheimer, 1925 yılında Harvard Üniversitesi’nde lisans; 1927 yılında ise Göttingen Üniversitesi’nde doktora derecesini tamamlamıştır. Burada ünlü fizikçi Max Born ile çalışmıştır. Ayrıca Paul Dirac, Enrico Fermi, Edward Teller, Wolfgang Pauli, Werner Heisenberg gibi daha sonra çok önemli birer bilim insanı olarak anılan kişilerle arkadaşlık kurmuştur. Kimya alanında aldığı eğitimlerden sonra California Üniversitesi fizik bölümünde görev almış ve 1936 yılında profesör olmuştur. Ayrıca bu sırada komünist görüşlerden etkilendiğinden sol görüşlü gruplara destek vermiştir.
Oppenheimer, Amerikan teorik fizik ekolünün kurucularından olarak gösterilmiş olsa da tarihte hep nükleer çalışmalarıyla anılmıştır. Almanca, İbranice, İngilizce, Yunanca ve Latince bilen Oppenheimer konferans vermek için 6 haftada Flemenkçe öğrenmiştir. Hatta depresyona girdiği sıralarda Hint kutsal kitabı Bhagavad Gita’yı okuyabilmek için Sanskritçe öğrendiği de söylenir. Oppenheimer’ın Trinity testinde patlama sonucu ortaya çıkan mantar bulutunu gördükten sonra söylediği ‘Şimdi ben ölüm oldum, dünyaların yok edicisi’ sözü de bu kitaptan alıntıdır.
Manhattan Projesi
Atom bombasının babası Oppenheimer, Alman nükleer silah programının başlamasına karşılık olarak 1943’te ilk nükleer silahı geliştirmekle görevlendirilmişti. Oppenheimer, komünist parti ile bağlarına rağmen General Leslie Groves tarafından ısrarla önerilmiştir. II. Dünya Savaşı esnasında Los Alamos Laboratuvarı’nın yönetimini gerçekleştiren teorik fizikçi Julius Robert Oppenheimer aynı zamanda bir nükleer silahın ilk kez üretildiği araştırma olan Manhattan Projesi’nin de başına geçmiştir.
Ünlü fizikçiler Albert Einstein ve Leo Szilard tarafından Hitler’in atom bombası yapmaya çalıştığı konusu Roosevelt’e iletilince ABD tarafından 1939 yılında Manhattan Projesi başlatılmıştır. Bir nükleer araştırma projesi olarak başlatılan Manhattan, 1941 yılında nükleer silah edinme projesi haline gelmiştir. ABD Başkanı Roosevelt’e bu silahın büyük bir felakete yol açacağını aktaran Oppenheimer, silahın kullanılmayacağı ve Hitler’e karşı caydırıcı bir güç olarak tutulacağı cevabını almıştır. Bununla birlikte projeye Oppenheimer’ın istediği tüm bilim insanları dahil edilmiştir. Öyle ki; işgal altında bulunan Danimarka’dan Niels Bohr kaçırılıp ABD’ye getirilmiştir.
Atom Bombasının Almanlardan Daha Önce İcat Edilmesi
Otto Hahn ve Fritz Strassmann’ın uranyum atomunu parçalamasıyla nükleer fisyonu keşfeden Almanlar ‘uranyum kulübü’ adı altında gizli nükleer çalışmalar yapmaya başlamıştı. Hitler tarafından başlatılan nükleer silah geliştirme programında Kurt Diebner, Abraham Esau, Paul Harteck, Walther Gerlach ve kuantum fizikçisi Werner Heisenberg de yer alıyordu. Ancak bu kadro başarı için yeterli olamamıştı. Projede çalışan bilim insanı sayısının az olması ve yeterli bütçenin olmaması en önemli serzenişler arasındaydı. O dönemlerde atom fiziğinin henüz gelişmemiş olması ve birçok bilinmezliğin bulunması sebebiyle Hitler de nükleer çalışmalar savaşı kazandırmadıkça uzun menzilli roketlere yatırım yapmayı daha mantıklı buluyordu. Bu sebeple Almanların nükleer çalışmaları laboratuvar seviyesinin ötesine geçememiştir.
Roosevelt’in ölümünden sonra ABD başkanı olan Harry S. Truman, Almanların savaşı kaybetmiş olmasına rağmen nükleer çalışmaları devam ettirdi. Hatta o sırada Almanların aslında nükleer bir silah geliştirmeye çok uzak olduğu öğrenilmiştir.
Tavsiye İçerik : ‘Almanların Çözülemez Dediği Enigma Makinesi Nedir? Nasıl Çalışır?’
Trinity Testi
Manhattan Projesi, kaynakların verimli kullanıldığı çok daha etkin bir projeydi. Oppenheimer ve ekibi tarafından, Alman kimyacıların buluşu olan nükleer fisyondan faydalanılarak plütonyum atomunun parçalanmasına dayalı ilk atom bombası ‘The Gadget’ geliştirilmiştir. Test amaçlı geliştirilen ilk atom bombasıyla ilk deneme 1945 yılında Trinity testi adı altında yapıldı. Bu denemede 20 bin ton dinamitin yaratacağı patlamaya eşdeğer bir patlama meydana geldi.
Trinity testi, Los Alamos Laboratuvarı’na 322 km uzaklıkta olan Jornada del Muerto çölünde yapılmıştır. Bölge halkı, projenin gizliliği sebebiyle yapılan çalışmalardan haberdar edilmemişti. Bölgeye çöken kül tabakasının nedeni ise o sırada anlaşılamamıştı. Ta ki 3 hafta sonra Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan ilk atom bombalarından haberdar olana kadar.. Atom bombaları atıldığında Hitler intihar etmiş ve Almanya zaten teslim olmuştu. Savaşmayı sürdüren Japonya ise atom bombaları sonrasında teslim olduğunu açıklamış ve savaş sona ermiştir. Deneyin New Mexico’da yaşayan halk üzerindeki etkileri ise hiçbir zaman açıklanmamıştır.
İlginizi Çekecek İçerik: ‘Hiroşima ve Nagasaki : Atom Bombasının Gölgesindeki Şehirler‘
Atom Bombalarının Atılmasından Sonra Oppenheimer Ne Hissediyordu?
Hiroşima ve Nagazaki’nin bombalanmasının ardından Oppenheimer’ın, dönemin başkanı Harry S. Truman’a ‘Sayın başkan, ellerimde kan olduğunu hissediyorum’ dediği söylenir. 1940’lı yılların sonlarında nükleer silahlanma yarışına engel olmak istemesi ve hidrojen bombasının geliştirilmesine karşı çıkan faaliyetlerde bulunması Oppenheimer’ın dışlanmasına sebep olmuştur. Ayrıca ABD komünist partisine bağlı kişilerle olan ilişkisi sebebiyle 1954 yılında Atom Enerjisi Komisyonu başkanı Lewis Strauss tarafından güvenlik izni iptal edilmiştir. Manhattan Projesi’nde birlikte çalıştığı fizikçi Edward Teller’ın geliştirdiği hidrojen bombası için, ‘Bir süper bomba, soykırım silahı haline gelebilir. Bu bomba asla üretilmemeli’ ifadelerini kullanmıştır. Bu söylem ABD’nin nükleer çağın önderi konumunu tehlikeye atacağından ‘vatan haini’ olarak yaftalanmıştır.
Oppenheimer’ın Hiroşima ve Nagazaki ye atılan bombalardan sonra depresyona girdiği söylenir. Atom bombalarının ‘zaten mağlup olmuş bir düşmana karşı’ kullanıldığını söylediği ve ‘eğer bir dünya savaşı daha çıkarsa bu medeniyet biter’ dediği Kai Bird’in Oppenheimer hakkında yazdığı biyografi kitabında yer almaktadır. 1963 yılında siyasi ortamın sakinleşmesi sonrasında John F. Kennedy tarafından kendisine Enrico Fermi ödülü verilmiştir. 2022’de ise Biden yönetimindeki ABD hükümeti sürecin hatalı yürütüldüğünü belirterek 1954’te alınan kararı iptal etmiştir.
Gırtlak kanseri sebebiyle 1967 yılında vefat eden Oppenheimer’ın cesedi yakılmış ve külleri bir vazoya yerleştirilmiştir. Eşi, külleri alarak St. John’a götürmüş ve vazoyu evin görüş açısı içinde denize atmıştır. 1946, 1951 ve 1967’de Nobel Fizik Ödülü’ne aday gösterilen Oppenheimer bu ödülü hiçbir zaman kazanamamıştır.
Inception, Insomnia, Interstellar, Memento, Tenet, Dark Night… Tüm bu başyapıtların yönetmeni olan Christopher Nolan bu defa Oppenheimer filmi ile karşımızda. Nolan’a göre Oppenheimer atom enerjisiyle bize daha önce sahip olmadığımız, kendimizi yok etme gücü vermiştir. Filmde Robert Oppenheimer’ı Peaky Blinders dizisinden tanıdığımız İrlandalı aktör Cillian Murphy canlandırıyor.
Nükleer Güç ve Yapay Zeka
Günümüzde yaşanan nükleer gerginlikler oldukça endişe verici bir hale geldi. Bu durum, ilerleyen yıllarda nükleer silahların kullanımından sorumlu olacak olan yapay zeka sistemlerinin kontrol altında tutulması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Yapay zeka teknolojisinin gelişmesiyle beklenmedik sonuçlar ortaya çıktığında kimin sorumlu olacağına dair bir kanaat yok. Tarih boyunca merak içinde olan insanoğlunun yeni keşifler yapmasının tabi ki önüne geçilemez. Fakat insanlığın devamı için teknolojiyi kontrol altında tutmayı öğrenebiliriz.