Gözünüzden Kaçmış Olabilecek 10 Harika Bilimsel Keşif
Günümüzde bilim dünyası, her geçen gün yeni keşiflerle sınırlarını genişletmekte ve insanlığın bilgi dağarcığını zenginleştirmektedir. Ancak, bazı harika bilimsel keşifler geniş kitlelerin gözünden kaçmış olabilir. Bu araştırmamızda, insanların belki de farkına varamadığı ancak dünya çapında büyük etkiler yaratmış 10 bilimsel keşfi inceleyeceğiz. Güneş sistemimizden daha yaşlı olan yıldız tozunun keşfinden ilk tiranozor embriyolarına kadar birbirinden ilginç 10 harika bilimsel keşif.
1) Güneş Sisteminden Daha Yaşlı Olan Yeryüzündeki En Eski Materyal
Bir gök taşını analiz eden bilim insanları Dünya’da var olduğu bilinen en eski malzemeyi keşfettiler. Bilim insanları 1969 yılında Murchison, Avustralya yakınlarına düşen meteoritin içindeki toz taneciklerini inceledi. Partiküllerin ne kadar süre kozmik ışına maruz kaldığından yola çıkarak yaşları tespit edildi. Araştırmacılar bu yöntemle en yaşlı taneciklerin 7.5 milyar yıl önceye kadar uzandığını belirlemişlerdir. Güneş’in yaklaşık 4.6 milyar yaşında olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu toz taneciklerinin, Güneş sistemimiz doğmadan çok önce var olan yıldızlarda oluştuğunu varsayabiliriz.
2) İlk Tyrannosaur Embriyosunun Keşfi
Araştırmacıların keşfettikleri tyrannosaurların kalıntıları o kadar genç ki, henüz kabuklarından kurtulmamışlar. Bu bilimsel keşif, iki farklı bölgedeki buluntular ile ortaya çıkmıştır. İlki 2018’de Alberta, Kanada’daki Horseshoe Canyon Formation’ndan ortaya çıkarılan bir ayak pençesidir. İkincisi ise 1983’te Montana’daki Two Medicine Formation’dan kurtarılan bir alt çene.
71 ile 75 milyon yıllık kalıntıların analizi, tyrannosaurların şaşırtıcı derecede küçük doğduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar tyrannosaurların tahmini 3 feet uzunluğunda, ekstra uzun bir kuyrukla doğduklarını belirledi. Bu uzunluk, yetişkin hemcinslerinin yalnızca onda biri kadar. Bu da bilim insanlarının neden bugüne kadar bu küçük tiranların başka örneklerini bulamadıklarını açıklıyor. Çoğu bilim insanı bugüne kadar bu boyutlarda bir yırtıcı hayvan aramıyordu bile.
3) Mars Uğulduyor ve Bilim Adamları Sebebinden Emin Değil
Araştırma faaliyetleri için 2018’de Mars‘a gönderilen Insight Lander‘ın dünyaya gönderdiği ilk bulgular arasında, gezegeni sallayan deprem benzeri bir uğultu da yer alıyor. Uğultunun sesi sallantının ritmine göre değişiyor ancak kaynağı henüz bilinmiyor. Uzay aracının altındaki jeolojik yapı, belirli bir tonu yükseltiyor olabilir. Ya da iniş aracının kendisinin bile bu gürültünün sebebi olma ihtimali var. Rüzgarların çınlamasından, dalgaların kıyıya çarpmasına kadar dünyada buna benzer birçok arka plan titreşimi var. Ancak Mars’ın müziği, dünyadaki çoğu doğal uğultudan daha yüksek bir perdede yankılanıyor.
4) Betelgeuse Yıldızı’nın Garip Davranışının Sırrı
Gökyüzündeki en parlak yıldızlardan olan Betelgeuse‘nin yoğun pırıltısı Aralık 2019’da gizemli bir şekilde söndü. Bu durum bilim insanlarını şaşkına çevirdi. Belki de Betelgeuse ömrünün sonuna gelmiş ve bir süpernova şeklinde patlamıştı. Ağustos 2021’de NASA, aniden gölgelenen yıldız için çok daha ilginç bir açıklama yaptı: Yıldız geğirdi.
Tavsiye İçerik : ‘Yıldızlar ve Şehir Işıkları Neden Yanıp Sönüyormuş Gibi Görünür?’
Hubble Uzay Teleskobu, yıldızdan dışarı doğru soğuyan süper sıcak bir plazma jeti fırladığını ortaya çıkardı. Süreç, Betelgeuse’un ışığının dünyadan görülmesini engelleyen bir yıldız tozu bulutu oluşturdu. Yıldız geçen baharda normal parlaklığına geri döndü. Anlaşılan o ki gökyüzü gözlemcilerinin yıldızın ölümünü bir süre daha beklemesi gerekecek.
Tavsiye İçerik : ‘James Webb Uzay Teleskobu : Uzayın Derinliklerine Yolculuk’
5) Zırhlı Bir Dinozorun Son Yemeğinin Detayları
110 milyon yıllık zırhlı bir dinozorun parlak bir şekilde korunan ön yarısı (kemikli plakalar, pullar) 2011’de Alberta petrol kumları madeninde çalışan bir ağır ekipman operatörü tarafından kazara ortaya çıkarıldı. Konu hakkında yapılan bir analiz, hayvanın son yemeğinin karnında korunduğunu ortaya çıkardı. Bu gelişme bilim adamlarını daha da heyecanlandırdı.
Dinozor, bir tür ankylosaur olan ancak bazı kuzenlerinin yumrulu kuyruğundan yoksun olan bir nodosaurdu. Midesindeki fosilleşmiş bitki örtüsü, ölümünden birkaç saat önce, bir eğrelti otu türünü yediğini ortaya çıkardı. Eğrelti otları ile birlikte yenen odunsu dal halkaları, nodosaurun muhtemelen yaz aylarında öldüğünü işaret ediyor. Sadece tek bir öğün olmasına rağmen bu bilimsel keşif, 100 milyon yıldan fazla bir süre önce bir yaratığın yaşamının son saatlerine olağanüstü bir bakış sağlıyor.
6) İkinci En Büyük Ebola Salgını
25 Haziran 2021’de Dünya Sağlık Örgütü, Ebola salgınının sona erdiğini ilan etti. Bu salgın 3.480’den fazla kişiye bulaşan, yaklaşık 2.300 kişinin ölümüyle sonuçlanan en büyük ikinci Ebola salgınıydı. Aynı zamanda Kivu salgını olarak bilinen olay, 2018’de Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğusundaki Kivu’da bir dizi vakayla başladı. Ebola, kanama, ateş, mide ağrıları, halsizlik ve döküntüler gibi semptomlarla kendini gösteren hemorajik bir ateştir. Enfekte bir kişi veya hayvanın kanı veya vücut sıvılarıyla doğrudan temas yoluyla bulaşır.
Kivu’da hastalığı kontrol altına almak, yerel huzursuzluk nedeniyle özellikle zordu. Bu da hükümetlerin veya uluslararası kuruluşların hastalığın yayılmasını engelleme çabalarına dair şüphelere yol açtı. DSÖ’den Michael Yao liderliğindeki sağlık çalışanları, maruz kalma ihtimali olan herkesi aşılamak için kampanya başlattı. Bu çaba, topluluk katılımını da geliştirerek 300.000’den fazla insanın aşılanmasına yol açtı.
7) En Eski Homo Erectus Kafatası Bulundu
Johannesburg, Güney Afrika’nın kuzeybatısındaki kayalardan çıkarılan kafatası parçaları, başlangıçta eski bir babundan gelmiş gibi görünüyordu. Ancak Avustralya’daki La Trobe Üniversitesi’nin iki öğrencisi Jesse Martin ve Angeline Leece, parçaları bir araya getirirken Güney Afrika’da bulunan ilk Homo erectus beyin kabuğunu ellerinde tuttuklarını fark ettiler. Dahası, yaklaşık 2 milyon yıllık kafatası, bu eski insan atasının en eski kalıntılarını işaret ediyor. Bu bilimsel keşif, araştırmacıların eski zamanlardaki akrabalarımızın ne zaman ve nerede ortaya çıktığını anlayarak karmaşık aile ağacımızı deşifre etmeye devam etmelerine yardımcı oluyor.
8) İlk Dinozor DNA’sının İpuçlarına Dair Bilimsel Keşif
Jurassic Park’ta dinozor DNA’sını izole etmek, kehribarla kaplı sivrisineğin kan ziyafetini ortaya çıkarmak kadar basittir. Bu kurguyu hayata geçirmekten hâlâ çok uzak da olsak, araştırmacılar fosilleşmiş DNA çalışmasında büyük bir adım attılar. 70 milyon yıldan daha eski, iyi durumdaki fosilleri inceleyen bir ekip, hücrelerin ana hatlarını, muhtemel kromozom formları ve birkaç olası çekirdeği, yani DNA’yı barındıran yapıları belirledi. Bununla birlikte henüz fosil hücrelerden DNA çıkarılmadı. Bu nedenle materyalin değişmemiş DNA mı yoksa başka bir genetik yan ürün mü olduğu henüz kesin olarak doğrulanmadı.
9) Sürpriz Mağara Keşifleri İnsanların Amerika’ya Varışını Daha Eski Bir Tarihe Çekebilir
Meksika’daki Chiquihuite Mağarası‘nın derinliklerinde bulunan taş nesneler, insanların Amerika’ya 30.000 yıl kadar erken bir tarihte gelmiş olabileceğini ima ediyor. Bu da mevcut varış tahminlerinin yaklaşık iki katı. Bu tarih, arkeologlar arasında hararetli bir şekilde tartışılıyor. Birçok bilim insanı Amerika’daki ilk insan varlığını yaklaşık 13.500 yıl önceye, buz tabakalarının gerilemesi ve Asya’dan göç yollarının açılmasına dayandırmıştı. Ancak son kanıtlar, insanın varış tarihini binlerce yıl geriye itti. Aralarında 30.000 yıl öncesine ait bıçaklar ve kaya parçaları da bulunan taş eserlerin yeni analizi, insanların Amerika kıtasına buzullar erimeye başlamadan önce ulaştığını gösteriyor.
Mağara incelemeleri sonucu, on binlerce yıl önce bölgenin bugün olduğundan çok daha serin, daha ıslak ve daha yeşil olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla o dönem daha iyi koşulların olması ihtimali çok daha yüksek. Henüz hiçbir insan kalıntısı bulunamamasına rağmen yeni çalışma bilim insanları arasındaki tartışmaları tetiklemiş durumda.
10) Empire State Binasından Daha Uzun Bir Resif
Schmidt Ocean Enstitüsü’nün araştırma gemisi Falkor’da bulunan Avustralyalı bilim adamlarından oluşan bir ekip, 120 yıldan uzun bir süredir türünün ilk örneği olan 1.640 feet yüksekliğindeki mercandan oluşan Kuzey Büyük Set Resifi‘nin deniz tabanının haritasını çıkarıyorlar. Müstakil bir resif olan bu mercan kulesi, şu anda bölgede bulunan 8 benzer yapıdan biri. Bu doğal yapılar, Büyük Set Resifi‘nin bitişiğindeki derin sulara girip çıkan kaplumbağalar ve köpek balıkları gibi canlılar için önemli yaşam alanları sağlar. Araştırmacılar, ekosistemde gelişen çeşitli yaşam formlarını bularak resifin haritasını çıkarmıştır. Aynı zamanda analiz için laboratuvarlara gönderilecek kaya, tortu ve bazı organizma örnekleri toplanmıştır. Görüntüleri ve videoları inceleyen taksonomistler daha şimdiden birkaç yeni balık türü belirledi bile.